8 Ağustos 2008 Cuma

Konuşmak

''Herkes kendi işine baksın!''

Ne demek Allah aşkına bu sözün anlamı?
‘’Kimse benim işime karışmasın.
Bu işi benden daha iyi bilen yoktur.
Ben hata yapmam.
Beni kimse eleştiremez.
Size ne oluyor?’’…

Bunları mı anlamamız gerekiyor bu sözden?
Açıkçası ben bunları anlıyorum.
Hatta daha fazlasını.
Ya siz?

Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz ?

Çağımız bilgi çağı.
Çağımız teknoloji çağı.
Çağımız akıl çağı.
Çağımız sosyalleşme, toplumsallaşma çağı.
Çağımız daha iyi, daha güzel adına eleştiri, özeleştiri çağı…

Nasıl olur da ben, yaşama ve yaşanana duyarsız kalırım?
Nasıl olur da ben, yer yerinden oynarken hiçbir şey yokmuş gibi sırtımı döner giderim?
Nasıl olur da ben, dünyalı iken bu dünyada bir uzaylı gibi yaşarım?

Hiç kimse kusra bakmasın, ben insanım.
Diğer varlıklardan farklı; duyan, düşünen; diğer insanların acısı karşısında yüreği burkulan, üzülen; sevinçleriyle mutlu olan bir varlığım.

Ben gören, gördüğü olumsuzluklar karşısında tepki veren, hatta tepki vermek mecburiyetinde olan bir varlığım. Çünkü ben yaradılış olarak diğer varlıklardan farklı olan, farklı olmak zorunda olan bir varlığım.

Kuşkusuz bu noktada, soyut açıdan insanları kategorize edip, bu dünyada çeşit çeşit insan var, diyebilirsiniz.
Doğrudur.
Bencil, ikiyüzlü, çıkarcı, duyarsız, tutarsız, hissiz…
Daha binlercesi…

Ben bu tip insanları hesaba bile katmıyorum; katmıyorum çünkü bu tür insanlar, insan kılığındaki, hayvan sözcüğünü bile hak etmeyen, ne idiği belli olmayan yaratıklardır.

Ben, ''insan gibi insan''lardan söz ediyorum.
Yaşama da yaşanana da seyirci kalamayan.
‘’Yaşam, benim yaşamım.
Şehir benim şehrim, ülke benim ülkem, dünya benim dünyam…’’ diyen insanlardan söz ediyorum.

İşte bu tür insanların, şehri, ülkesi, dünyası adına konuşması için siyasetçi olması gerekmez; çünkü konuşmak, ''insan gibi insan''ın en doğal hakkı, insanca yaşamın olmazsa olmazıdır.

Hiç yorum yok: