23 Eylül 2007 Pazar

Yanlışlar ve Doğrular

''Dilimize sahip çıkalım.''
Son dönemlerde çokça duyduğuz bir dilek, bir istek.
Çıkalım da, nasıl?
Hani nerede devlet?
Nerede devlet kurumları?
Nerede yetkili ve etkili kişiler? Bu konuda ne yapıyorlar?
Hangi bilimsel çalışmalar başlatılmış?
Ne kadar yol kat etmişiz?
Daha binlerce soru...
Amacım soru sormak değil.
Amacım biraz silkelemek, biraz sorumluların kendilerine soru sormasını sağlamak.
Kuşkusuz sadece dile sahip çıkmak yetmiyor, dilimizin kurallarına uygun doğru ve güzel kullanılmasını sağlamak da önemli.
Görev ve sorumluluk: Milli Eğitim Bakanlığının, Türk Dil Kurumunun, Üniversitelerimizin, tüm televizyonların, gazete ve dergilerin, aydın ve sanatçıların, kısacası Türkçe’yi kullanan herkesin.
Benim asıl değinmek istediğim konu, ''dilimize sahip çıkmak, dilimimizi doğru ve güzel kullanmak'' değildi.
Asıl konu, ''dilimizle ilgili ne kadar çalışma yapılıyor, yapılan bu çalışmalar yeterli ve güvenli mi''ydi.
Kuşkusuz bunlara karar verebilmek için öncelikle dilimizi tanımak, dilimizin olanaklarını doğru kavramak gerekir.
Dilimizi tanımadan, olanaklarını bilmeden bir şeyler söylemek yanlış ve yanıltıcı olacaktır.
Böyle bir sonuca nereden vardım derseniz, bakın piyasadaki bazı yayınlara: ''Ben eve, kardeşim işe gitti.'' cümlesi anlatım yönünden yanlış, deniyor.
Ne olmalıymış, ''Ben eve gittim, kardeşim işe gitti.'' biçiminde olmalıymış.
Neden, birinci cümlenin öznesiyle, ikinci cümlenin yüklemi uyuşmuyormuş.
Bence yanlış.
Türkçe’de hatta tüm dillerde eksiltili bir söyleyiş vardır ki, bu eksiltili söyleyiş dile akıcılık, işleklik sağlar.
Eğer bu eksiltili söyleyiş olmazsa diller hantallaşır, yaşamın süratli akışına cevap vermez olur.
''Ben eve, kardeşim işe gitti.'' cümlesinin anlamının ''ben eve gittim'' olduğunu, ''ben eve gitti'' olmadığını herkes bilir ve böyle bir cümleyi gereksiz yere uzatmanın hiçbir anlamı yoktur.
Yine bakın başka bir örnek, ''Sandallarımız neşe dolar, zevke dalardık.'' cümlesi de bu yayınlara göre anlatım yönünden yanlış.
Ne olmalıymış, ‘Sandallarımız neşe dolardı, biz zevke dalardık’ olmalıymış.
Onlara göre yanlış olan, bana göre doğru.
Çünkü bu cümlelerde eksiltili söyleyiş var.
Anlatım bozukluğu yok.
Anlatım bozukluğu nedir derseniz, anlatım bozukluğu dilimizin kurallarına uygun kullanılmamasıdır.
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama dilimizi kurallarına uygun kullanabilmek için de öncelikle dilimizin kurallarının ve özelliklerinin eksiksiz bilinmesi gerekir.
Gerçekten anlatım bozukluğu mu istiyorsunuz, işte güzel bir örnek: ''Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.''
Evet, bu cümle anlatım yönünden yanlıştır.
Çünkü ''ne….ne'' bağlacı biçimce olumlu, anlamca olumsuz cümleler kurar.
Bu tür cümlelerde yüklemin ‘olumlu’ kullanılması gerekir.
Cümlenin doğrusu, ''Bu dünya ne sana ne de bana kalır.'', ya da ''Bu dünya sana da bana da kalmaz.’'
Başka bir örnek: ''Yıpranmış lastikler bir yerde toplanarak, belirli aralıklarla fabrikaya göndermelidir.''
Evet, bu cümle de anlatım yönünden yanlıştır.
Çünkü dilimizde yan cümleyle temel cümle arasında her yönden uyum aranır.
Bu cümlede yan cümleyle temel cümle arasında etkenlik ve edilgenlik yönünden uyum sağlanamamış ve anlatım bozukluğu meydana gelmiştir.
Cümlenin anlatım yönünden doğru biçimi: ''Yıpranmış lastikler bir yerde toplanarak, belirli aralıklarla fabrikaya gönderilmelidir.'' ya da ''Yıpranmış lastikleri bir yerde toplayarak, belirli aralıklarla fabrikaya göndermelidir.''
Evet, her şeyden önce dilimizin olanakları, dilimizin doğruları, dilimizin temel yapısı… diyorum.

Hiç yorum yok: