25 Mart 2008 Salı

Özeleştiri

Toplum olarak eleştirilmekten pek hoşlanmıyoruz.
Kim hoşlanır ki diyebilirsiniz.
Kuşkusuz doğru; eleştirilmekten, gerçeklerle yüzleşmekten hiç kimse hoşlanmaz.
Özellikle de biz.
Çünkü mükemmel bir insan olarak, daha doğrusu mükemmel bir insan olduğumuza inandırılarak yetiştirilmişiz; ne yapalım, bu bizim suçumuz değil, sadece acı bir gerçeğimiz.

Geçmişimize baktığımızda hep annemizin, babamızın en güzeli, en yakışıklısı olmuşuzdur.
Dünyanın gelmiş geçmiş ilk ve son harikası, en mükemmel varlığı…
Hele okula başlayınca okulun en akıllısı, en çalışkanı…hatta, geleceğin en büyük dahisi…
Bu olgu bu şekilde süregelmiştir bizim toplumumuzda hep.
Belki daha yıllarca böyle gidecek…
Baksanıza atasözlerimize bile girmiş: Kargaya yavrusu, kuzgun görünür.
Aksini söylerseniz vay halinize…

Sakın yanlış anlaşılmasın, bu süreçte kesinlikle hiçbir art niyet yoktur.
Hatta, bu davranışın aşırı sevgiden kaynaklanan bir iyi niyet olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.

Çocuk, bir ailenin en değerli varlığıdır kuşkusuz.
Bu konuda tüm anne babalarla hemfikirim.
Neyimiz varsa onlar için.
Yaşamımızın tek gayesi, mutluluğumuzun tek kaynağı…

Herkes bu gerçeği bilir ve bu gerçeğe göre hareket eder.
Bakın çevrenize, akrabalar, dostlar, komşular, annenizle babanızla uzak yakın temas içinde olan herkes…
Onlar da aynı süreçten geçmiştir çünkü.
Onlar da çocuklarını yetiştirirken aşağı yukarı aynı davranışları sergilemişlerdir.
Bunları bildikleri için, hiç itiraz etmeden günü geldiğinde üstlerine düşen rolü hemen üstleniverirler. Hatta, daha fazlasını bile…
Vallahi oğlunuz harika…
Kim ne derse desin kızınız mükemmel…
Tüü tüü maşallah…
Allah nazardan saklasın…
Eğer ben bir şeyler biliyorsam, çook büyük adam olacak bu çocuk…

Ve sonuçta bizim tarafımızdan şişirilmiş, her an patlamaya hazır bir balon.
Bir tek iğne darbesi…
Tıssss.
Sonuç: Hüsran.

İşte bu yüzden kaçışımız gerçeklerden.
İşte bu yüzden kaçışımız kendi gerçeğimizden.
İşte bu yüzden soramayışımız kendimize, ben neyim, gerçek gücüm, hacmim ne, diye.

Ancak sormak, önce kendimizi tanımak zorundayız.
Gözlerimizi, başkalarına değil; kendimize çevirmek zorundayız.
Hatalarımızı, yanlışlarımızı, eksiklerimizi görmek ve düzeltmek zorundayız.
Biz düzelirsek dünya düzelir, biz değişirsek dünya güzelleşir daha yaşanır olur..
Haydi o zaman önce kendimizi sonra dünyayı yeniden yaratmaya.

Hiç yorum yok: